4 Mart 2025 Salı

SERZENİŞ

 

Söylenmemiş sözlerin ağırlığı

Omuzlarımı çürütürken

Kapalı kapılarla hesaplaşmaya

Gücüm kalmamıştır.

Gözlerim kan misali bakar hayata

Misaller mesel olmuşken

Anlatacak sözlerin ne faydası var?


Hiçliğe giden bir yoldayım

Sonu olmayan bir yol olduğunu

Ayaklarım duraklayınca anladım

Geri dönüşü yoktu.

 

Nereden bilebilirdim

Her yüzde görmeyi umduğum

Kahve kokulu gözleri aradığımı.

 

Mutlu zaman âşıklarının

Bulamadıklarıydı sevda.

 

Anılar listesinden silinmişim

Yokluğun ne olduğunu bilmeden

Varlığın kıymetine aldanmadım.

Söylenen sözlerin ağırlığında

Dizlerim toprağa kavuştu.

Hiçliğe giden yolla

Hesaplaşmaya hevesim kalmamıştır.

 

BULMAKLA ARANMAYAN

Titrek, tütünsü koku görünmez

Bulunmaz buralarda
Aranmayan hasretin süregenliğine karşı
Özlemin derin nefesine sahip ses.
Anlamı bulunmaz bir anlam içreyim
Sahi neydi anlam?
Anı-lım
Anmaya değmeyen insan tortuları arasında
Yürümek sayılmayan adımlarla anılıyorum.
Görünmez buralarda
Göze değmeyen hiçbir kalıp.
Göz göze gelmeyince saçlar,
Salınımı durulmaz
Rüzgarın soluğu karşısında.
Her nefes,
Her anlam,
Anlamakla anılınmaz.
Vay ki diyelim,
Anlaşılabilseydi anı-lım.

     -Rüzgara karşı soluk soluğa bir atmaca.

21 Kasım 2024 Perşembe

GÖZ HAPSİ

Gözlerinde biriken yağmur
Bulutları kıskandırırdı.
Sokağı denize açılan şehir
Kahve kokan gözlerini kıskanır.

Susmalı belli ki,
Konuşulmamalı gözler.
Gözlerini kapatıp dinlerken şehri
O kadim şehrin kuşlarını
Martıların dalga geçercesine haykırışlarını,
Kalabalıkları dinlemeli şehrin.
O kadim şehrin insanlarını.

Boğaz maviliğine zıt gözlerin vardı.
                                   Söylenmemeli gözlerin.

Yanaklarında süzülen yağmur
Dalgaları kıskandırırdı.
Değeri bilinmeyen kadim şehrin
Kıyılarına vuran yalnızlığı
Bulandırırdı zihnimi.

Galata ve Kız kulelerini kıskandıran gözlerin vardı.
                                                     Konuşulmasın gözlerin.

20 Kasım 2024 Çarşamba

TIKIRTI

Hiç dinmeyen yağmur tıpırtıları ardından
Ayrılıyorum ıssız yağmurlar ülkesinden.
Kovulmuşum.
Doğru söylemekse nedeni,
Yanlış!
Buralarda renklere yer yok
Gökkuşağı açmaz bu şehirde.
Yalnızca çiçekler,
Siyah güllerden ibaret.

Adımlarımı çırparken su birikintilerine
Soyut ama sayılabilir bir yalnızlıkla
Titreyen ellerimi ceplerime gizliyorum
Korkutulmuşum.

Ana yüreğinden hallice yüreğim 
Kuş seslerine ilişiyor.
Kuşun kalbinde inliyor yağmur.
Yağmuru sevmedim ilk defa.
Issız yağmurlar ülkesinden 
Kovulmuşum.



18 Kasım 2024 Pazartesi

SALINIM

Yoldu, yolundu.
Yıllandı yıllarca
Yitti, yitirdi.
Yattı, yaşadı
Yedi, yöneldi.
                   Harflerin sonsuz sırasına.
 
Oldu, olundu.
Öldü ölmeden.
Yollandı, yolcu
Yürüdü yıllarca
Yandı, yanandı.
Yenildi yeniden
Yoktu, yok oldu.
                    Bir çift söz arasında.
 
Belki birgün iki göz arasında
Binlerce usanmışlığın sonunda
Bencilce yaşanan hayata
Son verilirdi.
                     Bir şiirin mısralarında.

MAHUTAP

Gökyüzündeki aydınlık
Karartır gözlerimi, sessizce.
Öyle bilinmeli ki,
Yıldızlar ve mehtap 
Kurutur okyanusları, sinsice.
                           Mahiler,
                                   Deniz yıldızı, 
                                                    Mehtap!
Ölümü heyecanlandıran gözler vardı.
Çarkları bırakmalı sahnelerde.
Evraklar, ispirtolar, hatta bal mumlarını andıran insanları,
Geriye, sahne önlerine bırakmalı.
Öyle ki
Fabrika bacalarından farksız 
Caddelerde koşuşturan çocukları görmeli.

Gökyüzündeki mehpare kaynatır denizleri.
Söylencelerle gizlenir mihr u mah
Çocuklar kandırıldı artık, sahtece
Yıldızlar ve Mehtap
Dilimde mührüm 'Ah'.

10 Temmuz 2024 Çarşamba

DAĞ BOZUMU

Dağlarıma dönüyorum. 

Dağlandıkça gözlerim. 

Gökyüzünün farklı bir rengi olduğunu 

Yağmurun ıslattığını farketmeden.

Yaşamsal hiçbir döngü

Yüreğimi alıkoyamaz dağlardan. 

Sessiz ve mağaralarında 

Yalnızlık çizen ilkçağ insanları

Beni saygıyla karşılardı. 

Her nereye yönelse yalnızlığım

Saygıyla karşılanır gözlerde. 

İlk çağ adamı tüfeği bilmezdi. 

Onlara barutu ve sevdayı ben öğrettim. 

Böylece patlardı yanardağlar. 

İlk çağ adamı gözlerini bilmezdi

Onlara gökyüzünü ve mehtabı ben öğrettim. 

Böylece kalem olurdu elleri

Duvarlara çizerlerdi. 

İlk çağ adamı sevdayı anlamadı

Tüfeği sevdi. 

Bir tüfek sadece ellerinde

Kalem duvarlarda kırıldı. 

Bir tüfek sadece

Belki de gözlerindi. 


SERZENİŞ

  Söylenmemiş sözlerin ağırlığı Omuzlarımı çürütürken Kapalı kapılarla hesaplaşmaya Gücüm kalmamıştır. Gözlerim kan misali bakar h...